mai ve küreselleşme karşıtı çalışma grubu |
İşçilerin aydınların buluştuğu parti: TİP Hzırlayan: Uğur Cankoçak - Cumhuriyet Gazetesi - Yazı Dizisi 13, 14, 15, 16 Şubat 2004
|
SUNUŞ Siyasal tarihimizin
önemli olaylarının başında, hiç şüphesiz, Türkiye İşçi Partisi gelir. TİP,
alışılagelmiş partilerden farklıdır. Farkı ve önemi daha kuruluş aşamasında
başlar. Partiyi 12 sendikacı kurmuştur. Kurucular arasında başka kimse yoktur. Partiyi niçin
kurdunuz sorusuna, 12 sendikacı toplu olarak da, ayrı ayrı da hep aynı yanıtı
vremişlerdir: ''İşçilerin de partisi olsun dedik, çünkü bütün partiler
patronların.'' Kuruluştan bir
yıl sonra sendikacılar partinin kapısını sosyalist aydınlara açarlarken genel
başkanlığa da Doç. Dr. Mehmet Ali Aybar 'ı getirirler.
Böylece Türkiye'de ilk kez işçi aydın buluşması hem de işçilerin çağrısıyla
gerçekleşir. 1964'te yapılan birinci kongre ile TİP'in programı ve tüzüğü yeniden
yazılır ve parti sosyalist parti hüviyetini kazanır. Ama alışılagelmiş sosyalist
partilerden farklıdır. Karakter
farklıdır, bağımsızlık anlayışı farklıdır, asıl önemlisi de örgütlenme
modeliyle farklıdır. TİP'in bu özgün yapısı elbette politik çalışmalarına da
yansımış ve o nedenle de emekçi halktan büyük ilgi görmüştür. Ancak, aynı
ilgiyi düşmanları da duyduğu için TİP sürekli saldırıya uğramıştır. Kaba
saldırılar ve basit entrikalar kolayca göğüslenmiş, ama TİP'in bağımsızlıkçı
yanını kendileri için tehlikeli gören iki ayrı kutup, ABD ve Sovyetler Birliği'nin
ince hesapları sonucu partideki aydınlar birbirine düşman kesilmiş, parti ikiye
bölünmüş, sonra da egemenler tarafından kapatılmıştır. TİP, 10 yıllık yaşamı
boyunca parlamento içinde ve dışında hep yalnızca emekçi halkın yararını
gözetmiş, ülkenin bağımsızlığına sahip çıkmıştır. TİP'in
kuruluşunun 43. yılında, özellikle gençlere, yakın tarihimizin bu önemli olayını
partinin yetkili kurullarında, genel sekreterlik, milletvekilliği, grup
başkanvekilliği görevlerinde bulunmuş Tarık Ziya Ekinci; parti
kurucusu, işçi kesimi genel sekreteri, milletvekili Kemal Nebioğlu; genel
yönetim kurulu üyeliği ve Adana il başkanlığı yapmış Alev Ateş
anlattılar. UĞUR CANKOÇAK Partiyi 12
sendikacı kurdu
13 Şubat 1961'de
12 sendikacı İstanbul Valiliğine verdikleri bildirimle Türkiye İşçi Partisi'ni
(TİP) kurdular. 1962 yılında kurucular, aydınları partiye çağırdılar. Mehmet
Ali Aybar , Behice Boran , Adnan Cemgil , Nazife Cemgil , Cemal Hakkı Selek , Yunus
Koçak, Fethi Naci ve daha birçok aydın partiye üye oldular . Kurucular Doç. Dr. Mehmet
Ali Aybar 'a genel başkanlık önerdiler . Böylece Türkiye siyasi tarihinde yeni
bir sayfa açıldı . Türkiye İşçi Partisi'ni kuran 12 sendikacının listesi : Adnan
Arkın, Avni Erakalın, Kemal Nebioğlu, Kemal Türkler, İbrahim Güzelce, İbrahim
Denizcier, Rıza Kuas, Salih Özkarabay, Şaban Yıldız . Kuruculardan Ahmet
Muşlu , Saffet Göksüzoğlu ,Hüseyin Uslubaş partiden istifa etmişlerdir . Türkiye İşçi
Partisi programı 1964'de 1. Kurultay'da kabul edildi Her şey insan
için
Tarihin akışı
içinde insan varlığı, kendinde ve kendisi için bir değerdir. Bundan ötürü,
eşitlik ve hürriyet, insan varlığının ayrılmaz nitelikleridir. Türkiye İşçi
Partisi, insanın fizik ve moral gelişmesini köstekleyen ekonomik, sosyal, politik
bütün engelleri kaldırmayı, mutlaka gerçekleştirilmesi gereken bir amaç bilir.
İnsan, kula kul olamaz; insan sömürülemez. Türkiye İşçi Partisi, insan hak ve
hürriyetlerine, sosyal adalet ilkesine gönülden bağlıdır. Her şey insan için
olduğu gibi, maddi ve manevi bütün zenginliklerin yaratıcısı da insandır, onun
üretici emeğidir; bunun için emek toplumda en yüce değerdir. Bütün nimetler emeğe
göre paylaştırılır, yetkiler emeğe göre edinilir. Atatürk 'ün deyimiyle: ''Çalışmak
sayesinde bir hakkı iktisap ederiz. Yoksa arka üstü yatmak ve hayatını sâyiden
muarrâ geçirmek isteyen insanların bizim heyeti içtimaimiz içerisinde hakkı yoktur,
yeri yoktur..'' Bunun içindir ki, Türkiye İşçi Partisi, milli geliri, ''Emeğe
göre gelir'' ilkesinin ışığı altında kişiler, sınıflar ve bölgeler
arasında hakça paylaştıracaktır. Emeğin en yüce değer tanınması; insanın
kendine özgü kabiliyetlerini tam geliştirememesi, her yönüyle bütünleşmiş olgun
bir kişiliğe kavuşamaması, dış sosyal ve ekonomik şartların baskısı altında
maddi bakımdan olduğu kadar manevi bakımdan da ezilmesi ve insanlığından kaybetmesi
haline, insanın ''yabancılaşması'' na son verecektir. Emeğimizin ürünleri,
bize karşıt, bize yabancı şeyler, bizi köleleştiren şeylerolmaktan çıkacaktır;
işimiz, bizi köleleştiren, bize yabancı, sevmediğimiz bir faaliyet olmaktan
çıkacaktır. Emekçi varlığımız, yaratıcı varlığımız, bize yabancı, hayvani
varlığımızın tutsağı olmaktan çıkacaktır. Ve yabancılaşmaktan kurtulan insan,
kişiliğini serbestçe geliştirme imkânına kavuşacaktır. Emek, sadece ekonomik bir
değer değil, aynı zamanda ahlaki bir değerdir. Emeği en yüce değer sayan bir toplum
düzeninin kurulması, kardeşçe dayanışma ve işbirliği esasına dayanan yepyeni bir
ödev ve görev anlayışı, yeni bir insan anlayışı getirecektir. Sosyal ilişkiler,
insan saygısı üzerine kurulmuş yaratıcı bir öz kazanacaktır. Toplumun maddi
yapısının değişmiş olması, emeği çıkış noktası olarak kabul eden yeni bir
ahlakın doğmasına yol açacaktır. Türkiye İşçi
Partisi, 1961 Anayasası'nı savunmayı ve topluma benimsetmeyi görevi saydı Bağımsızlık,
demokrasi, sosyalizm TİP'ten önce kimi
yasal sosyalist partiler kuruldu, fakat kısa sürede kapatıldıkları için etkinlik
gösteremediler. Yasadışı çalışan örgüt ya da örgütlerin etkinlikleri topluma
yansımamış, son derece cılız kalmıştı. Türkiye tarihinde, saptadığı gerçekçi
bir strateji ile hem varlığını koruyan hem de Türkiye'nin siyasal yaşamında etkili
ve belirleyici bir işlev gören ilk sosyalist parti Türkiye İşçi Partisi'dir. Dr. TARIK ZİYA
EKİNCİ -1- Türkiye İşçi
Partisi (TİP) 43 yıl önce 13 Şubat 1961'de 12 sendikacı işçi tarafından kuruldu.
Bir yıl sonra Mehmet Ali Aybar genel başkanlığa getirildi. Aybar'ın ve onun
çağrısı üzerine partiye katılan sosyalist aydınların katkılarıyla yeni bir
tüzük ve program hazırlanarak partinin sosyalist nitelikte bir sınıf partisine
dönüşmesi sağlandı. TİP yeni hüviyetini kazandığı andan itibaren, varlık nedeni
sayıldığı 1961 Anayasası'nı savunmayı ve onun öngördüğü demokratik bir rejimin
kurulması için mücadele etmeyi temel bir görev olarak üstlendi. Bu anayasayı
savunmak ve topluma benimsetmek TİP üyelerinin asli göreviydi. TİP'ten önce, anayasa
düşüncesi toplumu ilgilendiren ve tartışılan bir konu değildi. Anayasa kavramı,
ilk defa TİP sayesinde kamuoyunun ilgi alanına giriyordu. Anayasal hakları öğrenmek,
tanıtmak ve bu haklara sahip çıkmak TİP üyeliğinin ayırıcı bir özelliğiydi.
TİP'in anayasaya getirdiği nesnel yorumlar düzen partilerini rahatsız etmekteydi.
Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, ''Bu anayasayla memleketi idare etmek mümkün
değildir'' diyerek hoşnutsuzluğunu dile getiriyordu. Nitekim, Demirel'in başında
bulunduğu Adalet Partisi, 12 Mart darbecileriyle işbirliği yaparak 1961 Anayasası'nın
demokratik özünü yok edecek değişikliklere öncülük etmiştir. Yurt ve dünya
koşulları TİP, tek parti
döneminde oluşan ve çok partili dönemde de devam eden otoriter ve baskıcı bir devlet
anlayışının egemen olduğu siyasal bir ortamda kurulmuştur. Demokratik nitelikli 1961
Anayasası'na rağmen, Türkiye'de, devletin ve rejimin çıkarlarını ön planda tutan,
bireyin ve toplumun haklarını önemsemeyen bir siyasal yapı egemendi. Yönetim
sosyalizme ve sosyalist sisteme karşı düşmanca bir şartlanma içindeydi. Toplum da bu
doğrultuda şartlandırılmıştı. Ülkede düşünce ve örgütlenme özgürlüğü yok
denecek kadar sınırlıydı. Her türlü demokratik hak talebi ya komünistlik ya da
bölücülükle (Kürtçülük) suçlanmaktaydı. İşte TİP böyle bir ortamda, hem
varlığını sürdürmek hem de demokrasi ve sosyalizm düşüncelerini topluma yayarak
sosyalizmin meşruiyetini sağlamakla yükümlü bir parti olarak siyaset arenasına
çıkmış bulunuyordu. Dünya koşulları
da TİP'in özgürce çalışmasına elvermeyecek bir nitelikteydi. Dünya karşıt iki
kampa ayrılmıştı. Bu iki kamp arasındaki Soğuk Savaş bütün şiddetiyle devam
ediyordu. Türkiye, NATO üyesi olarak emperyalist kampa angaje olmuş ve bu kampın
başını çeken ABD'nin öngördüğü politikaları uygulamayı bir devlet politikası
olarak benimsemişti. ABD, sosyalist sisteme karşı yürüttüğü mücadelede, komünizm
karşıtlığını her türlü sola karşı bir düşmanlık politikası biçiminde
sürdürmekteydi. Sovyetler Birliği'ni ve onun safında yer alan sosyalist ülkeleri
soyutlamak için, kimi Asya ülkeleriyle Ortadoğu'da radikal İslami düşüncenin
emgemenliğine dayanan yönetimlerin yaygınlaşması ve desteklenmesi, ABD'nin öncülük
ettiği emperyalist politikaların temel araçlarından biriydi. İşte TİP, iç ve dış
koşulların son derece elverişsiz olduğu böyle bir ortamda, hem emperyalizme karşı,
hem de onun işbirlikçisi yerli müttefiklerine ve uyguladıkları sömürü
politikasına karşı, ülkenin bağımsızlığı ve demokratik hukuk devleti için
mücadele ediyordu. TİP, emperyalizmin
Türkiye'de olduğu kadar dünyadaki egemenliğine karşı da ideolojik bir mücadele
veriyordu. Ülkedeki düzen partilerinin izledikleri dış politika ile ekonomik, sosyal
ve kültürel politikaların, başta emekçiler olmak üzere geniş halk yığınlarının
sömürüsüne dayandığını ve bu politikaların ülkenin çıkarlarıyla
bağdaşmadığını göstermek için çaba harcıyordu. TİP'ten önce de kimi yasal
sosyalist partiler kurulmuş, fakat kısa sürede kapatıldıkları için etkinlik
gösterememiştir. Yasadışı çalışan örgüt ya da örgütlerin etkinlikleri ise
topluma yansımamış son derece cılız kalmıştı. Türkiye tarihinde, saptadığı
gerçekçi bir strateji ile hem varlığını koruyan hem de Türkiye'nin siyasal
yaşamında etkili ve belirleyici bir işlev gören ilk sosyalist parti Türkiye
İşçi Partisi 'dir. Anayasa Mahkemesi Yukarıda da
değindiğimiz gibi TİP, Aybar'ın başkanlığında sosyalist aydınların
katılımıyla yeni hüviyetini kazandıktan sonra 1961 Anayasası'nı ve bu anayasanın
getirdiği temel hakları, gerçekçi biçimde çözümleyerek, topluma benimsetmeyi ve bu
anayasanın öngördüğü düzeni kurma gayreti içine girmiştir. İlk olarak anayasa
karşıtı yasaların kaldırılması ve bu anayasa düzenine uygun yeni yasaların
oluşturulmasını sağlayacak bir çalışmayı başlattı. Anayasaya uygun hukuksal bir
düzenin kurulmasında, varolan tek olanak, Anayasa Mahkemesi'ni işleterek iptal
davaları açmaktan ibaretti. 1961 Anayasası Türkiye'de ilk defa bir Anayasa
Mahkemesi'nin kuruluşunu öngörüyordu. Çünkü, siyasal partilerin, Anayasa
Mahkemesi'nin kuruluşundan önceki konular hakkında, iptal davası açabilmesi 28 Şubat
1963 tarihiyle sınırlanmıştı. TİP'in tanıtılmasını sağlayan bir yıllık
çalışmadan sonra, anayasaya aykırı kanunların saptanması için, demokrat, ilerici
ve sosyalist aydınların katılımıyla bir toplantı yapılması kararlaştırıldı. Beyaz
Saray Toplantısı olarak anılan ve gericiler tarafından basılan bu toplantıya pek
çok tanınmış hukukçu, düşünür, yazar sendikacı ve siyaset adamı
katılmıştır. Gerici güruhun tüm engellemelerine karşın, bu toplantıda yapılan
konuşmalarda çaba gösterilmesi kararlaştırılmış ve uzman hukukçulardan oluşan
bir komisyon kurulmuştur. Hukuk komisyonunun çalışmaları sonunda, başta TCK'nin 141
ve 142. maddeleri ile 312. maddesi olmak üzere 80 kadar kanun ya da kanun maddesinin
anayasaya aykırı olduğu saptanmıştır. Bu yasalar arasında, Vatandaşlık Kanunu,
Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu, Pasaport Kanunu, Basın Kanunu, Milletvekili Seçimi
Kanunu, İş Kanunu, Sendikalar Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (CMUK), TCK'nin
ölüm cezasını öngören 11. maddesi vb. pek çok kanun vardır. Hukuk komisyonunun
yaptığı tüm hazırlıklara karşın sorun çözülememişti. Saptanan antidemokratik
kanunlar hakkında dava açabilmek için partinin parlamentoda en az bir üye ile temsil
edilmesi gerekiyordu. Tam bu sırada, tarihsel görevinin bilinciyle hareket eden, eski
sosyalistlerden Dava açma
olanağı Cumhuriyetçi
Köylü Millet Partisi (CKMP) Ankara Senatörü Niyazi Ağırnaslı 10 Şubat
1963'te TİP'e katıldı. Böylece TİP, yasal süresi içinde Anayasa Mahkemesi'nde dava
açma olanağına kavuşmuş oluyordu. Bu olanak gerçekleşince Anayasa Mahkemesi'nde
peş peşe iptal davaları açıldı. TİP'in 1963-71 yılları arasında, anayasaya
aykırılık iddiasıyla açtığı davalardan sadece 41'i rüyet edilmiştir. Bu 41
davadan 20'si 1963'te, ikisi 1964'te, biri 1965'te, beşi 1967'de, ikisi 1968'de, dördü
1969'da altısı 1970'te ve biri de 1971'de açılmıştır. Ayrıca, TİP 1971'de
kapatılma istemiyle davalı olarak Anayasa Mahkemesi'nin huzuruna çıkmıştır. Diğer
partilerden farklı olan bu davranışıyla TİP, merkez karar organını partinin en üst
kurulu olarak gördüğünü, parlamento grubunu ise ikinci planda tuttuğunu göstermek
suretiyle ideolojik bir tercih yapmıştır. TİP'in Meclis
çalışmaları TÜRKİYE İŞÇİ
PARTİSİ 15 MİLLETVEKİLİYLE GERÇEK MUHALEFETİ SERGİLEDİ ve SİYASAL GÜNDEMİ
BELİRLEDİ. KEMAL NEBİOĞLU 13 Şubat 1961
Pazartesi günü... Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) kurulduğu gün. Partinin adı
geçtikçe içimde derin bir sızlama hissederim, evlat acısına benzeyen. 13 Şubat 1967
Pazartesi günü... Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (DİSK)
kurulduğu gün. DİSK.. Nice tuzaklardan, nice badirelerden sonra hâlâ ayakta. Hâlâ
emekçilerin yaşam savaşlarında, haklar ve özgürlükler mücadelesinde en ön safta.
Tarihsel işlevinde dikkatli, ama tavizsiz politikasıyla dimdik. TİP'in adı
geçtiğinde düşünmeliyiz. Türkiye İşçi Partisi, 1965 genel seçimlerinde, egemen
güçlerin Adalet Partisi ile diğer sağdaki partilerin saldırılarına rağmen
kullanılan oyların yüzde 3'ten fazlasını almıştı. Bu oy oranı 1966
senato araseçimlerinde yüzde 5'in üzerine çıkmıştı. 1965 seçimlerinde TİP'in
aldığı oyun yarısından biraz fazla oy alan Milliyetçi Hareket Partisi, oylarını
90'lı yıllarda arttıra arttıra yüzde 20'lere dayamışken, sosyalist partilerin aynı
yıllarda aldıkları oy yüzde 1'i ancak aşıyordu. Bugün bunun değerlendirmesi
yapılmadı, yönetimlerde görev alanlar özeleştiri diye bir müessesenin varlığını
hatırlamalıdırlar. Türkiye İşçi Partisi'nin, bütün taşlı sopalı saldırılara
rağmen bir sosyalist parti olarak kısa sayılacak bir süre içinde aldığı oyların
nedenleri bugün araştırılmalı. Bunlar dikkate alınmadan yapılacak sol
çalışmaların bundan ileriye gitmesini beklemek ham hayalden başka ne olabilir? Kalın çizgileri
ve izlediği yolu ile Türkiye İşçi Partisi'ni hatırlamaya çalışırsak: - TİP sosyalist
solda tekti. Bu birliği sürdürebildiği dönemde Mehmet Ali Aybar partinin genel
başkanı ve gerçek lideriydi. - Dış güçlerin
büyük uğraşlarına rağmen gelişme engellenememişti. - Yıkım içerden
geldi. Muhalefet haksızdı ve bu haksızlığı yıllar sonra belgelendi. - Partide içe
dönük demokrasi Aybar'ın başkanlığı döneminde, muhaliflerin bütün söylemlerine
rağmen işliyordu. Bunun en güzel bir örneğini, 1969 genel seçimler öncesi
yaşamıştık. Partide adayların saptanması önseçimler yolu ile yapılıyordu.
İstanbul ilinde aday saptamasına ilişkin görüşmelerde ben ve Rıza Kuas ,
parti üst yönetimindeki muhalefetin Aybar'a yönelik haksız, haksız olduğu kadar da
yıkıcı davranışları dolayısıyla genel başkanın önseçime girmesinin hatalı
olacağını belirtmemize rağmen onun tepkisini ve ''öncelikle ben önseçime
girmeliyim'' diye diretmesini unutmam mümkün değil. Önseçimlerde
Genel Başkan Aybar en çok oyu alırken, muhalifleri ilk ona bile girememişlerdi. - O dönemde
Türkiye İşçi Partisi, ülkede siyasal gündemin belirlenmesinde etkindi. Eski
başbakanlardan, bugünün bir partinin liderinin, TİP'le ilgili şu sözleri elbette
ilginçti: ''Ben muhalefet
olarak 35 milletvekili ile İnönü 'nün ve
15 milletvekili ile Türkiye İşçi Partisi'nin muhalefetini bilirim.'' - TİP seçimden
seçime değil, her an halkın içindeydi. Köy köy, mahalle mahalle dolaşan ve solu
anlatan, partinin amaçlarını halka indirmeye çalışan, inançlı kişilerin ocağı
idi. Bugün ülkemizde,
sosyal demokrat ya da sosyalist partilerin çalışmalarını incelediğinizde,
kimilerinin henüz, duvardan yere inemediklerini görürsünüz. Hemen hemen tümüne
yakını seçimden seçime halkın arasındadır. Gerçekte ise seçimde yaptıkları
çalışmayı hemen hemen her gün sürdürmeleri gerekir. Bu çalışmayı ne yazık ki
geçmişte Refah Partisi, günümüzde ise AKP yapmaktadır, hem de bilgisayarlı bir
donanımla. - Türkiye İşçi
Partisi'nin, emekçi halkın yaşamsal konularını ele almada ve onları savunmada
gösterdiği direnci bugünkü sol partilerde görmek pek mümkün değil. Emekçi
halkımız için işsizlik bugün felaket halini aldı. Cumhuriyetin üstündeki bulutlar
ne kadar korkutucu ise, iş bekleyen genç emekçilerin, yıkılan umutları, tükenmez
sabırları o kadar tehlikeli.. Nerede sosyalist partiler, sosyal demokrat partiler?
Ülkemizin bugününde bu partilerin yöneticilerine bir saat uyku bile haram... Bu
yöneticilerin, ''Oturarak başarıya ulaşan tek yaratık tavuktur''
atalarsözünü duyduklarını hiç sanmıyorum. - Türkiye İşçi
Partisi, döneminde tekti. Bölünmesinde, kapatılmaya hızla sürüklenmesinde
emekçilerin sorumluluğu yoktu. Yönetimi ele geçirmek isteyen okumuşların
hırslarına karşı emekçilerin partiye yeteri kadar sahip çıkmamalarından söz
edilebilir. Bugün ülkemizde Türkiye İşçi Partisi iktidarda değilse, bunun
hesabının görülmesi gerekir. Dün 13 Şubat,
Türkiye İşçi Partisi'nin kurulduğu gündü. İçimde kanayan bir yara var, evlat
acısına benzeyen. Demokrasi
anlayışı Türkiye İşçi
Partisi'nin demokrasi anlayışına göre demokratik rejimde toplumun yönetici,
yürütücü ve itici gücü, Türk işçi sınıfı ile emekçi halk kitleleridir. Bu
sınıf ve tabakaların politik teşkilatı olan Türkiye İşçi Partisi iktidara
demokratik seçim yolu ile gelir, insanın insan tarafından sömürülmesini reddederek,
temel hak ve hürriyetlerine bağlı ve saygılı olarak iktidarda kalır ve seçimle
iktidardan gider. Önü kesilmeye
çalışılan parti TİP 1965 tarihli
genel seçimlerde 15 milletvekili kazanarak parlamentoda bir grup kurmuştur. TİP'in grup
çalışmaları Genel Yönetim Kurulu'nun aldığı kararlar doğrultusunda Meclis içinde
olduğu kadar, yurt sathında da bağımsız, demokratik ve hukuk devleti için mücadele
doğrultusunda yürütülmüştür. Dr. TARIK ZİYA
EKİNCİ -2- TİP Anayasa
Mahkemesi'nde, genellikle, demokrasinin gelişip yaygınlaşmasını engelleyen kanunlarla
insan haklarını, düşünce, anlatım ve örgütlenme özgürlüklerini sınırlayan,
işçi ve emekçilerin ekonomik, demokratik ve sendikal haklarını koruyup geliştirmeyi
engelleyen kanunlar ya da kanun maddeleri aleyhine iptal davaları açmıştır. TİP
kapatılıncaya kadar attığı her adımda, yaptığı her eylemde 1961 Anayasası'nı
rehber almış, Meclis çalışmalarında ve açtığı davalarda Anayasa maddelerine yeni
yorumlar getirerek Anayasal düzeni geliştirmeye çalışmıştır. Ülkenin
demokratikleşmesi için gösterdiği duyarlılık ve sarf ettiği çabalar nedeniyle,
TİP, demokrasi ve sosyalizm arasındaki bağı kuramayan kimi sol çevreler tarafından,
sosyalist devrimi amaçlamayan, parlamentarist bir parti olarak suçlanmıştır. Meclis
çalışmaları TİP 1965 tarihli
milletvekili genel seçimlerinde 15 milletvekili kazanarak parlamentoda bir grup
kurmuştur. 1966 Senato kısmi seçimlerinde de bir senatörlük sağlayarak TBMM grubunu
16 üyeye çıkarmıştır. TİP'in grup çalışmaları Genel Yönetim Kurulu'nun
aldığı kararlar doğrultusunda Meclis içinde olduğu kadar, yurt sathında da
bağımsız, demokratik ve hukuk devleti için mücadele doğrultusunda
yürütülmüştür. TİP üyesi milletvekillerinin Meclis Genel Kurulu ile komisyonlarda
açıkladıkları düşünceler ve yaptıkları eleştiriler toplumda olumlu yankılar
görmüştür. Yasama etkinlikleri bağlamında işçi ve emekçilerle, topraksız ve az
topraklı köylüler yararına önemli kanun teklifleri verilmiştir. İş Kanunu,
Sendikalar Kanunu, Toprak ve Tarım Reformu Kanunu, ilkokul öğrencilerine öğrenim
için gerekli araç ve gereçlerin devlet tarafından ücretsiz sağlanmasını öngören
kanun vb., pek çok kanun teklifi hazırlanarak Meclis Başkanlığı'na sunulmuştur. TİP Meclis grubu,
parlamentodaki denetleme görevini de başarılı bir şekilde yapmıştır. Grup
üyelerinin yönelttikleri sözlü soru önergelerinin tartışılmasında ve yazılı
soru önergelerinde yapılan açıklamalarla hukuk dışı uygulamalar sergilenmiş ve
ilgili bakanlar uyarılmıştır. TİP grubu adına genel görüşme, Meclis
soruşturması, Meclis araştırması ve gensoru önergeleri ile de Meclis içi denetleme
kurumu etkin biçimde işletilmiştir. Çoğunluk oylarıyla reddedilmekle birlikte, bu
önergelerin görüşülmesi aşamasında yapılan açıklamalara hükümet üyelerinin
hukuk dışı eylemleri sergilenmiş ve iktidara zor anlar yaşatılmıştır. TİP, hem parlamento
içinde hem de dışında sağ partiler tarafından saldırıya uğradı. TİP'in önünü
kesme çabaları. TİP, sosyalist
parti hüviyetini kazandığı andan itibaren, yaşamın her alanında ve her konuda
düzen partilerinden farklı bir yaklaşım sergilemekteydi. TİP'in ülke sorunlarına
değişik biçimde yaklaşımı ve bu sorunlara gerçekçi çözümler önerisi kamuoyunun
aksine, düzen partilerinde rahatsızlık yaratmış ve olumsuz tepkilere yol
açmıştır. Bu nedenle TİP, hem parlamento içinde hem de parlamento dışında, başta
dönemin iktidar partisi AP olmak üzere, sağ partiler tarafından sık sık fiziki
saldırılara hedef olmuş ve çalışmaları sabote edilmiştir. Sağ partiler,
ellerindeki bütün imkânlarla TİP'i saf dışı etmek için fiili ve hukuki
saldırılar yürütürken, CHP ise farklı bir yöntemle TİP'in önünü kesmeye
çalışıyordu. TİP, parlamento çalışmalarıyla, toplumda olumlu bir imaj
sağladığı andan itibaren, CHP ideolojik yöntemlerle bu gelişmeyi engellemeye
girişmiş ve geliştirdiği 'ortanın solu politikası' ile TİP'i marjinal bir
alana itmeye çalışmış ve geriletmek istemiştir. Böylece, iki ateş altında kalan
TİP, ayrıca gelişen demokratik ortamdan yararlanılarak yayımlanan yabancı kaynaklı
sol literatürün etkisi altında oluşan aşırı sol hareketin saldırılarına da hedef
olmuş ve çalışma koşulları daha da ağırlaşmıştı. Meclis'te saldırı
TİP
milletvekillerinin Meclis'teki konuşmaları AP'liler tarafından laf atmalar,
küfürlerle karşılanırdı. 1968 yılının 9 Şubatı'nı 10 Şubat'a bağlayan gece
yarısı 02.00'de kürsüde bulunan, o zamanlar TİP milletvekili olan Çetin Altan'a
İçişleri Bakanı Faruk Sükan laf attı. Altan yanıt verince AP'li milletvekilleri
kürsüye saldırdılar. TİP milletvekilleri de Çetin Altan'ı korudular, bu arada TİP
Konya Milletvekili Yunus Koçar, AP'lilerin başına vurdukları tabanca kabzasıyla
yaralandı. Kavga sırasında TİP milletvekili Behice Boran bir köşede yalnız
kalmıştı. Kavgayı duyan Tabii Senatör Milli Birlikçi Suphi Karaman gelip Behice
Boran'ın yanına oturdu. Daha sonra tüm Tabii Senatörler Senato'dan Millet Meclisi'ne
geçerek TİP milletvekillerini korumaya aldılar. MİLLETVEKİLLİĞİ
SEÇİMLERİ ÖNCESİ TİP'E BÜYÜK BASKI YAPILDI Bursa'da kan
döküldü 1965 milletvekili
seçimleri öncesinde TİP'liler, yaptıkları seçim gezilerinde her yerde saldırılara
uğruyorlardı. Saldırıları Komünizmle Mücadele Derneği mensupları ve Adalet
Partililer yapıyorlardı. Bu saldırılardan birisi de 4 Temmuz 1965'te Bursa'da
yapıldı. Türkiye İşçi Partililerin toplantısı darmadağın edildi. Kan döküldü.
Adnan Cemgil yaralı olarak sokaklarda sürüklendi, canını zor kurtardı. Aradan
iki gün geçti. Saldırganlar hakkında hiçbir işlem yapılmamıştı. Tabii Senatör Suphi
Karaman 6 Temmuz 1965'te olayı Cumhuriyet Senatosu Genel Kurulu'nda, gündem dışı
bir konuşma ile şiddetle kınadı. Konuşmayı günün Başbakanı Suat Hayri
Ürgüplü ve Başbakan Yardımcısı Süleyman Demirel de birlikte Senato
Genel Kurulu'nda izliyorlardı. Suphi Karaman konuşmasında şunları da söylemişti: ''31
Mart irtica olaylarından beri Bursa sokakları böyle bir vahşet yaşamadı. Hükümetin
kılı bile kıpırdamadı. Yoksa hükümet Selanik'ten bir Hareket Ordusu'nun gelmesini
mi bekliyor?'' Ayrıca bir süre önce, Komünizmle Mücadele Derneği fahri
başkanlığını bilinçsizce kabul eden Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel 'i de
istifaya davet etti. Bu konuşma çok etkili olmuştu. Ertesi günkü gazeteler, haberi
manşetten verdiler. Hükümet, saldırganları gözaltına aldı. Tutuklamalar ve
tahkikatlar başlatıldı. Kısa bir süre sonra, İsmet İnönü 'nün de
girişimiyle, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel basına da demeç vererek Komünizmle
Mücadele Derneği fahri başkanlığından çekildiğini bildirdi. Türkiye sosyalist
hareketinin amiral gemisi Türkiye İşçi
Partisi kuruluşundan itibaren kurama göre düzenin savunucusu olması gereken ''ordu''
tarafından oluşturulmuş bir anayasaya dayanarak kendini oluşturmuş, üstelik kendine
zırh olarak edindiği kazanımları içeren bu anayasanın tam ve eksiksiz uygulanması
için kıran kırana bir mücadeleye girmişti. ALEV ATEŞ Bütün siyasi
partiler, ülkeyi kurtarmak üzere bir plan-program etrafında bir araya gelen kişilerce
oluşturulur. Sosyalist partilerin temel farklılığı, bu programın bir sınıfın
ideolojisini yansıtan, gene o sınıfın eylemleri ve öncülüğüyle iktidara
gelmesiyle ülkenin bütününün (hatta insanlığın tümünün) böylece
kurtulacağını savlamasıdır. Ancak bu sınıfın tüm emekçilere öncülük etmesi,
yani kendisinin bilincine varması bir süreç sorunudur. Bu, üretim biçiminin içinde
oynanan üretici gücün belirlediği bir süreçtir. Bilindiği gibi, sınıf kavramı
sosyolojik bir soyutlama olduğundan topluma öncülük edecek bu sınıfın kendini
somutlaması önce içgüdüsel (kendiliğinden) eylemleri ile başlar. İçinde
bulunduğu üretim ilişkilerini aşmak ister, yolunu arar ve bunun için eylemler yaparak
bir yol ararken sosyalist partiler bu yolu ona gösterir ve eylemlerini bu doğrultuda
yapmasını ister. Bu süreç, işçi sınıfının programının kendilerinin de
kurtuluşu olacağını bilen diğer sınıf ve katmanların katılımı ile zenginleşir
ve gelişerek tüm toplumu kapsar. I. TİP'in aydınlar
tarafından kabul görmesinin nedeni, M. A. Aybar' ın genel başkanlığı kabul
etmesiyle başlar. Ama Aybar'ın bunu kabul etmesinin nedeni, o dönemler için (bugün
için bile) çok büyük bir mitingin heyecanıdır. Aybar ve Nihat Sargın anılarında,
bir köşede ve dışarıdan nasıl heyecanla bu mitingi izleyerek etkilendiklerini
anlatırlar. Anlaşılan, bir grup aydınımıza göre Türkiye işçi sınıfı ''kendiliğinden
eylemlere'' girecek kadar olgunlaşmıştı. Öte yandan, sınıfın öncüleri olan
sendikacılar da el yordamıyla kendilerine sistem karşıtı bir yol arıyor ve ilk kez ''işçiler''
bir siyasi parti kuruyorlardı. Ve hep bir şeyler yapmak çabası içindeki bu
aydınlar, içlerine sinmeyen ''tepeden kurtarıcılık'' rolünü bir kenara
iterek sınıfın kendi örgütünde yer alabilirdi ve aldılar, kurama uygun bir
kurumsallaşma yaratabilirlerdi, yarattılar. Saraçhane mitingi, yapı işçilerinin
Ankara yürüyüşü ve en önemlisi işçilerin kendileri için parti kurması çok
önemliydi ve bunu gerekçe olarak parti programlarına da geçirdiler. (s.50) Ardından
genel başkanlığı kabul eden Aybar oturdu, arkadaşlarından da görüşler alarak
partinin program ve tüzüğünü hazırladı. II. Başka ülkelerin ''devrim
ustalarının'' oluşturduğu teoriye göre; ''İşçi sınıfı tüm düzenin
yapılanmasının hukuki üstyapısını oluşturan anayasaları ortadan kaldırmak için
örgütlenir'' di. Oysa TİP kuruluşundan itibaren kurama göre düzenin savunucusu
olması gereken ''ordu'' tarafından oluşturulmuş bir anayasaya dayanarak kendini
oluşturmuş, üstelik kendine zırh olarak edindiği kazanımları içeren bu anayasanın
tam ve eksiksiz uygulanması için kıran kırana bir mücadeleye girmişti. Kurama göre,
değiştireceğimiz üretim biçimi ile birlikte onun gerici üstyapısı da yıkılıp
gidecekti. Oysa bizim ülkemizde birtakım güçler, gerici kapitalist üretim biçimini
değiştirmeden, onun hukuki anlatımı olan anayasayı hemen hemen birçok ülkenin
anayasasından daha ileri niteliklerle hazırlamışlardı. Ve bir sosyalist parti,
düzeni değiştirmek için çıktığı yolda düzeni savunduğu varsayılan (teorik
olarak) anayasanın tam ve eksiksiz uygulanmasını istiyor, kapitalizmin sözcüsü
partiler ise bu anayasanın topluma geniş geldiğinden söz ediyordu. Oysa dediğimiz
gibi, bu ''kuram'' a aykırıydı. III. Bu toplumsal
gerçeklik elbette sosyalist hareket içinde yansımasını göstermekte gecikmedi. Bu
gerçekliği yadsımanın bin bir yolu ve adı kondu, hatta teorik gerekçeler bile
uyduruldu. Ve böylece Türkiye sosyalist hareketinin uzun yıllar içinde ilk kez inşa
edebilme şansı yakaladığı ''Amiral Gemisi'' bu çelişkiyi aşamayan,
ihtirası kendinden büyük kişiler eliyle daha tersanede iken imha edildi. Bunun
temelinde ise hangi düşmana karşı hangi ittifakların kurulacağının saptanmasında
ortaya çıkan dogmatizm yatmaktadır. Oysa TİP daha emeklemeye bile geçmeden, 1963
yerel seçimlerinde 20 bini İstanbul'dan olmak üzere 35 bini aşkın oy almıştı, hem
de sadece katıldığı 9 ilden. Ardından iki sene geçmeden oylarını 370 bine
çıkarmıştı. Bu gelişmede TİP'in strateji ve taktiklerinin ne denli önemli
olduğunu açıkça görmek olanaklıdır. TİP Genel Başkanı Aybar 1965 yılında bu
temel eylem ortaklığını şöyle açıklıyordu Şükran Kurdakul' a: ''Toplum
yapımızın değişmesinde, emekten ve halktan yana olan bütün kuvvetlerin derece
derece rolleri vardır. Memleketimizde emperyalizme karşı ve halktan yana kuvvetler
yalnız TİP'ten ibaret değildir. Öğrenci derneklerini, öğretmen derneklerini,
toplumcu yazarları ve bütün ilerici dernekleri ve silahlı kuvvetlerimizi bir arada
saymak gerekir. Yöneticileri bilinçlenmiş sendikalarımızı da bu arada saymak
gerekir. Ama toplumun temel yapısını değiştirmek, ancak iktidarı ele geçirmekle
mümkün olduğundan bu kuvvetlerin en ucunda hiç şüphesiz politik bir örgüt olan
TİP yer alır (...), büyük kitleleri harekete geçirmek (...) ancak bu siyasi
örgütün, yani TİP'in işidir.'' Bu alıntıyı yaptığımız kitabında Artun
Ünsal şöyle açımlıyor bu sözleri: ''Bir başka deyişle, TİP dışında 'emperyalizme'
karşı ve 'halktan yana' olan öteki ilerici kuruluşlar ve kişilere 'yan
güçler' (sınıf müttefikleri-A. A.) olarak bakılıyor ve harekete TİP'in yön
vermesi gerektiği vurgulanıyordu.'' İşte hâlâ
özlemi çekilen, TİP gibi düşünebilen ve örgütlenebilen bir kuruluştur. Ama gene
TİP'le özdeşleşen Genel Başkanı Aybar'ın parti programına da koyduğu ifadeyle ''geçmiş
tarihi zincirin bir devamı olan, ama o tarih içindeki kuruluşlardan (TİP de dahil
elbette) hiçbirinin devamı olmayan'' özgür bir siyasi partiyi kurabiliyor, ama
büyütemiyoruz galiba. Bu konuda hâlâ daha suçlu arayarak kendilerinden başka herkesi
suçlu ilan edenlerin, kendi kirliliklerini ''ideolojinin'' kiriymiş gibi
gösteren anılarını ''içten itiraflar'' diyerek piyasaya sürenlerin
temizlenmediği, üstelik hâlâ akıl danışıldığı sürece yukarıdaki dileğimizi
genç insanların gerçekleştirebilme olanağı da yok gibi görünüyor. Emekçinin yanında
Programında partinin
karakteri TİP, yurt ve
dünya olaylarını Türk işçi sınıfı ve emekçi halk yığınları açısından
değerlendirir; onların menfaatlerini savunur; hak ve hürriyetlerin gerçekleştirilmesi
için mücadele eder. Ulusun büyük çoğunluğunu meydana getiren emekçi halk
yığınları, bütün zenginliklerin, bütün değerlerin gerçek yaratıcısı, sosyal
gelişmenin biricik itici kuvvetidir. Üstelik bu işin ağır yükünü de onlar
taşırlar. Bundan dolayı emekçi halk yığınlarının hak, hürriyet ve menfaatleri
için mücadele etmek, aslında Türk ulusunun bütününün hakları, hürriyetleri ve
yüksek menfaatleri için mücadele etmektir. Radyo konuşmaları
Emekçi halkımız
çağrıları 1965 yılının
Ekim ayında yapılan seçimler öncesi radyoda yayımlanan kapanış konuşmasından:
"Kardeşlerim, Yarın 10 Ekim. Halkımızın iktidara ilk adımı atacağı gün.
Oysa, hâlâ seni iktidardan uzak tutmak için çırpınanlar var." " İşçiler,
köylüler ve emekçi halkımız... Mardin'in Derik
ilçesi; topraksızların, susuzların diyarı. Mardin'in Derik ilçesinde; Demirci Horin
Usta, terzi Davut, ırgat Ali, ağaç gibi elleri, çatlak tabanları ve ışıl ışıl
gözleriyle kapısının önünde Emine Bacı. Ve sizlerden binlercesi; bizi, kurtuluşa
inanmış insanların kararlı rahatlığı ile karşıladılar. ''Toprağa
kavuşacağız'' dediler. ''Suya kavuşacağız'' dediler. ''Çocuklarımızı
okutacağız'' dediler. ''Bu sefalet, bu cehennem hayatı artık yetsin''
dediler. Ve hep bir ağızdan ''Bağımsız ve mutlu olacağız'' diye haykırdık.
Ve bu ses yüz binlerin, milyonların ağzında, sevinçli bir türkü gibi gürleşerek;
doğu sınırlarımızdan, Ege kıyılarına, Meriç'e kadar; Karadeniz'den Akdeniz'e
kadar, yankılar uyandırarak yayıldı. Aydınların TİP'e
katılmasıyla Türkiye'nin sorunlarının her açıdan irdelendiği bilimsel bir platform
yaratıldı 60'lı yıllarda
esmeye başlayan sol rüzgâr SÖNMEZ TARGAN Toplumların tarihi
büyük gelgitlerle doludur. Genelde ileriye gidiyor olsa bile tümüyle doğru bir çizgi
izlemediği kesin. Kendi içinde zikzaklar çiziyor, bir bakıyorsunuz sol bir dalga, bir
bakıyorsunuz sağ bir dalga insanların yaşamına damgasını vuruyor. Gezegenimizde
bugün yaşanan sağ dalgayı bir yana bırakıp şöyle bir geçmişe dönecek olursak
60'lı yılların dünyasında da egemen olan sol bir dalgaydı kuşkusuz. Bunun etkileri
o yıllarda dünya ölçeğinde yaşayan Soğuk Savaş'ta görülebileceği gibi bizde de
27 Mayıs 1960 askersel devirmenin sonuçlarında bulunabilir. Örneğin 27 Mayıs'ın bir
ürünü olan 1961 Anayasası Türkiye'nin yakın tarihinde belki de ilk kez işçi ve
emekçilerin açık ve yığınsal bir siyasal partide örgütlenmesine olanak veriyordu.
Bu dönemin Türkiyesi'ndeki en önemli siyasal gelişmelerin başında 13 Şubat 1961
tarihinde 12 sendikacı tarafından kurulan Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) kuruluşu
gelir ve bu oluşum yakın tarihimizin önemli kilometre taşlarından birini oluşturur.
TİP kuruluş aşamasında sosyalist bir izlenceyle çıkmamış olsa bile giderek
bilimsel sosyalist bir eksene oturur. Ve kısa bir süre sonra toplumsal yaşamın tüm
alanlarında görüş ve projeler üreterek Türkiye'de gündemin adeta başına oturur. Kanımca TİP'i
kendinden önceki soldan ayıran en önemli özelliklerinden biri, şu iki farklı
yapılanmada aranmalıdır. 60 öncesi sol daha çok illegaliteye yatmak zorunda kalırken
bunun mutfağında yetişen aydınların kişi kişi Türkiye'nin yazın, sanat ve ekin
alanına yönelerek su yüzüne çıkmaları ve son derece değerli ve güzel ürünler
vererek burjuva kültürüne de katkı koymalarıyla bilinir. Ama 60-70 dönemine
özellikle TİP'in etkin katkısıyla Türk entelijansiyasının politikleşmesi süreci
diyebiliriz ve TİP bu politikleşmede önemli çekim merkezlerinden biri olmuştur. Mehmet Ali Aybar 'ın 1962
Şubatı'nda TİP'e girmesi ve genel başkan olmasıyla aydınların da bu partiye
katılma süreci başlamış ve Türkiye'nin sorunlarının her açıdan irdelendiği
bilimsel bir platform yaratılmıştır. TİP toprak reformu, sanayileşme, ulusal
bağımsızlık, demokratikleşme gibi konular başta olmak üzere ulusal ve uluslararası
her konuda görüş, düşün ve önermeleriyle siyasal yaşamın tüm alanlarına ışık
tutmuştur. Kıbrıs konusu Örneğin Kıbrıs
konusunun yoğun bir biçimde tartışıldığı günümüzdeki bu sorunsala TİP daha
60'lı yıllarda bakın nasıl yaklaşmış: ''Uluslararası garanti altında,
üslerden ve askerden arınmış, (o zamanki Kıbrıs koşullarında sözü edilen
İngiliz askersel üsleri ve ENOSİS'çi ve EOKA silahlı güçleridir) tarafların
birbirinin haklarına titizlikle saygı gösterdikleri iki bölgeli federatif bağımsız
ve tarafsız Kıbrıs Cumhuriyeti.'' (*) Evet, TİP'in daha
o yıllar Kıbrıs tezi bu... Gerçekçi, ayakları yere basan, hem ulusal, hem evrensel
konumları içeren bir tez. Bunun yanı sıra Ortak Pazar, Kürt sorunu gibi çoğu, solun
bugün değinmeye bile cesaret edemediği nice son derece dirimsel konular, TİP'in
gündeminde olan ve sürekli konuşulup tartışılan ve çözüm önerileri üretilen
sorunlardı. TİP, Türkiye'nin siyasal yaşamında iki kez kuruldu ve iki kez
kapatıldı. Birincisi 60'lı yılların TİP'i... İkincisi 70'li yılların TİP'i... Ve
bugün solda yaşanan dağınıklığın kökeninde sanıyorum bir üçüncü TİP'in daha
yaratılmaması yatmaktadır diye düşünüyorum. (*) Nihat
Sargın'ın 'TİP'li Yıllar' kitabı 1. cilt. TİP, Türkiye
siyasi tarihinde 'aydınlanmacı' bir işlev gördü ve önemli bir birikim sağladı Haklarda eşitlik
mücadelesi Türkiye İşçi
Partisi, işçi, köylü, tüm emekçilerin ekonomik, sosyal ve siyasal yaşamda etkin bir
rol almalarını sağlamak amacıyla katılımcı, çoğulcu bir demokrasiden ve hukuk
devletinden yana olmuş, insan hakları ve çokkültürlü, eşit haklı vatandaşlık
için mücadele etmiştir. Dr. TARIK ZİYA
EKİNCİ -4- Kürt sorunu ilk
defa TİP tarafından, Genel Başkan Mehmet Ali Aybar'ın, 1963'te Gaziantep'te yapılan
Genel Yönetim Kurulu'ndaki açış konuşması ile Türkiye'nin gündemine getirildi. Bu
konuşmada, Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri olarak sunulan Kürt sorununun
etnik, kültürel ve ekonomik yönlerinin bulunduğu açıklanmış ve soruna acil bir
çözüm getirilmesi gerektiği vurgulanarak kamuoyu tartışmasına açılmıştır. 1964 tarihli
TİP'in ilk Büyük Kongresi'nde kabul edilen parti programında da Kürt sorunu, Doğu
Kalkınması başlığı altında, tüm yönleriyle değerlendirilmiştir. Konunun salt
ekonomik bir sorun olmadığı vurgulandıktan sonra, programda özet olarak şu
düşüncelere yer verilmiştir: ''...Bölgenin ekonomik geriliğine paralel olarak
buradaki vatandaşlar sosyal ve kültürel bakımdan geri durumdadırlar. Üstelik bu
vatandaşlarımızdan Kürtçe ve Arapça konuşanlar veya Alevi mezhebinden olanlar bu
durumları sebebiyle ayırıma uğramaktadırlar. (...) hak ettikleri yurttaşlık
nimetlerinden tam olarak yararlandırılmamışlardır. (...) Türkiye İşçi Partisi bu
yurttaşlarımıza tam bir yurttaş muamelesi yapacaktır. (...) Anayasamızın din, dil,
ırk, sınıf ve zümre ayırımı yapılamayacağını öngören emri harfi harfine
yerine getirilecektir.'' TİP Meclis'e
girdikten sonra da sorun gündemde tutulmuş, özellikle İkinci Beş Yıllık Plan
görüşmelerinde Doğu'nun geri kalış nedenleri irdelenmiş ve bölgenin kalkınması
için izlenmesi gereken ekonomik, sosyal ve kültürel politikaların esasları
açıklanmıştır. İkinci Beş Yıllık Plan'da bu dönüşümlerin sağlanması için
özel önlemler alınması istenmiş ve yapılması gereken değişiklikler için grup
adına kapsamlı önergeler verilmiştir. Doğu mitingleri Bölge illerindeki
TİP yöneticilerinin öncülük ettikleri ve TİP milletvekillerinin katıldıkları,
seri halinde sürdürülen 'Doğu Mitingleri' yapılmıştır. 1966 yılı boyunca
çeşitli il ve ilçelerde yapılan bu mitinglerde Kürtlerin demokratik, sosyal ve
kültürel hakları dile getirilmiş ve anayasanın öngördüğü eşit haklı
vatandaşlık kavramının yaşama geçirilmesi istenmiştir. Kürt sorunu ve çözümü
konusunda TİP'in geliştirdiği düşünce ve öneriler bir bütün olarak partinin 1970
tarihli 4. Büyük Kongre'sinde kararla somutlaştırılmıştır. Bu karar, 12 Mart
döneminde partinin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasına gerekçe olarak
gösterildi. Günümüzdeki tartışmalara da ışık tutacak nitelikteki bu kararın
özü şu cümlede somutlaşmaktadır: ''... 'Doğu Sorunu' nu bir bölgesel
kalkınma sorunu olarak ele almanın, hâkim sınıf iktidarının şoven-milliyetçi
görüşlerinin ve tutumunun bir uzantısından başka bir şey olmadığını, Kürt
halkının anayasal vatandaşlık haklarını kullanmak ve diğer tüm demokratik özlem
ve isteklerini gerçekleştirmek yolundaki mücadelesinin, bütün antidemokratik,
faşist, baskıcı, şoven-milliyetçi akımların amansız düşmanı olan partimiz
tarafından desteklenmesinin olağan ve zorunlu bir devrimci görev olduğunu kabul ve
ilan eder.'' 15 yılı savaş ve
büyük acılarla geçen, son 20 yıl boyunca, Türkiye gündeminin baş maddesini
oluşturan ve toplumu derinden etkileyen Kürt sorunu konusunda, bugüne kadar
geliştirilen düşünce ve öneriler, TİP'in 40 yıl önce yaptığı saptamaları ve
gösterdiği çözüm önerilerini henüz aşamamıştır. TİP tarafından geliştirilen
gerçekçi yaklaşımlar, zamanında benimsenmiş ve yaşama geçirilmiş olsaydı, Türk
ve Kürt halkı yıllarca çektikleri büyük acıları yaşamak zorunda kalmayacaktı. Sonuç TİP kısa süren
siyasal yaşamı ve parlamento çalışmalarıyla dönemin Türkiye siyasal yaşamına
damgasını vuran bir parti olmuştur. TİP'in geliştirdiği siyasal strateji ile
yaptığı iç ve dış politik tercihlerin oluşmasında, ABD emperyalizminin,
Türkiye'de siyasal, ekonomik ve askeri alanlarda sahip olduğu mutlak egemenliğin ve
dayattığı Soğuk Savaş stratejisinin büyük rolü olduğunu unutmamak gerekir. Bu
nedenle, TİP'i Sovyet sisteminin yıkıldığı ve Soğuk Savaş döneminin son bulduğu
bugünkü dünya koşullarına bakarak değerlendirmek gerçekçi olmaz. TİP Soğuk
Savaş döneminin belirlediği nesnel koşullarda Türkiye'nin gelişmesi, kalkınması ve
ilerlemesi idealine bağlı olarak birbiriyle bağlantılı iki temel politika
izlemiştir. Bir yandan Türkiye'nin elini kolunu bağlayan ABD emperyalizmine ve onun
yerli müttefiklerine karşı bağımsızlık mücadelesi vermiş, öte yandan da işçi
ve emekçi sınıfları örgütleyerek yığınları kazanmak ve demokrasiyi halka yaymak
için çaba göstermiştir.TİP, işçi, köylü, tüm emekçilerin, ekonomik, sosyal ve
siyasal yaşamda etkin bir rol almalarını sağlamak amacıyla katılımcı, çoğulcu
bir demokrasiden ve hukuk devletinden yana olmuş, insan hakları ve çokkültürlü,
eşit haklı vatandaşlık için mücadele etmiştir. Siyasal yaşamdaki bu temel
tercihleriyle TİP, Türkiye'de Aydınlanmacı bir işlev görmüş ve bu alanda da
önemli bir birikim sağlamıştır. Bugünkü Türkiye ve dünya koşullarında TİP'i
canlandırmak ve aynı temel tercihleri olan özdeş bir parti kurma düşüncesi,
gerçekçi olmayan nostaljik bir düş olmaktan öteye geçmez. Ancak, TİP'in
deneylerinden, özellikle de yurt ve dünya sorunlarına yaklaşımda izlediği gerçekçi
yöntemlerden yararlanmak mümkündür ve bu yapılmalıdır. |